
Haşin Krallık adı verilen bu oyunun en çarpıcı özelliği, sanal bir ortamda son derece gerçekçi bir hayatın canlandırılmış olmasıdır. Sanal dünyada da askerler, düşmanlar, silahlar ve insanların sosyal yaşantısı gibi tüm detaylar gerçeğinden ayırt edilemez şekildedir. Tasarlanan bu oyunda iki çeşit insan bulunmaktadır. Bunlardan ilki sanal karakter denilen yapay insanlardır; diğeri ise oyuna girebilen gerçek insanlar yani oyunculardır. Ortamın gerçekçiliği gibi sanal karakterler de gerçek insanlarla ayırt edilemeyecek derecede benzerdir.
Bir albay, filmin kahramanı Tom Hobbes'a Harsh Realm hakkında bilgi vererek, buranın savaş stratejisi öğretmek için tasarlanmış "sanal gerçeklik savaş oyunu" olduğunu ve görevinin Omar Santiago'yu yenmek olduğunu bildirir. Bu konuda isteksiz görünen Tom Hobbes'u ikna etmek üzere, başına kulaklık benzeri bir alet takılarak, Haşin Krallık simülasyonunun amacını açıklayan bir video kaset izlettirilir. Bu videoda Haşin Krallık projesinde kullanılan manzaralarda, insanların gerçek hayatını taklit etmek için 1990 nüfus sayımından, uydu haritalarından ve diğer gizli bilgilerden faydalanıldığından bahsedilmektedir. Daha sonra tanıtım filmi beklenmedik bir şekilde kesilir ve Hobbes bu kasedi izlerken, aynı zamanda oyuna dahil olduğunun farkına varır.
Tom Hobbes artık sanal bir dünyadadır. Haşin Krallık denilen bu mekanda kendisi gibi ordunun daha evvel görevlendirmiş olduğu Pinocchio adında bir askerle tanışır.
Bu sanal dünya içindeki algılar öylesine gerçekçidir ki, film boyunca Tom Hobbes bu gerçekliğe aldanarak, sadece bilgisayar oyununun bir parçası olan sanal karakterlere yardım etmekte, hatta onları korumak için hayatını tehlikeye atmaktadır. İlerleyen sayfalarda daha detaylı değineceğimiz gibi, insanlar gördükleri görüntünün kalitesine ve detaylarına aldanarak, hayallerinde yaşadıkları olayların gerçek olduğunu zannedebilmektedirler.
Her İnsan Ruhuna İzlettirilen Görüntülerle Muhatap !
Üç boyutlu film yapılırken iki farklı açıdan çekilen görüntü aynı ekran üzerine yansıtılır. Seyirciler renk filtresi veya polarize filtreli özel gözlükler takarlar. Gözlüğün camındaki filtreler iki görüntüden birini yakalar, beyin bunları birleştirip üç boyutlu görüntü haline getirir. Halbuki seyircilerin karşısında 3 boyutlu bir görüntü yoktur, bu özel bir teknikle elde edilir.
Aynı şekilde insanın dünya hayatına ilişkin gördüğü görüntüler de sadece iki boyutludur. Yani yükseklik ve genişlik ölçülerine sahiptir. Fakat üç boyutlu film izlerken kullanılan tekniğe benzer bir şekilde, insanın muhatap olduğu görüntüler de kendisine 3 boyutlu olarak hissettirilir. İşte bu durum, insanların, beyinlerindeki ekrandan izledikleri görüntülere gerçek diyerek yanılmalarının altındaki en önemli sebeplerdendir.
Görüntümüzde, mesafe, derinlik, renk, gölge, ışık gibi unsurlar o kadar kusursuzca kullanılmıştır ki, beynimizde oluşan üç boyutlu, renkli ve canlı görüntüyü son derece inandırıcı buluruz. Detayların fazlalığı, görüntüdeki kesintisiz kalite, bize bir ömür boyu gerçek bir hayat yaşadığımız izlenimi verir. Ancak üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi izliyor olmamız, bunların dış dünyada karşılıkları olduğunu hiçbir zaman ispatlamaz.
Jenerik : Aynı gerçek dünyamız gibi bir dünya daha var. Siz bu dünyada yaşıyorsunuz. Aileniz ve arkadaşlarınızla. Henüz siz bunu bilmiyor olsanız da ben sizi kurtarmak için gönderildim. Bu bir oyun.
Aşağıdaki satırlarda ise filmin kahramanı Tom Hobbes'un sanal dünyada geçirdiği ilk günlerdeki düşünceleri yer almaktadır. İfadelerinde de görüleceği gibi, Tom Hobbes bulunduğu ortamın gerçek olmadığını bildiği halde yine de bu şekilde düşünmekten kendisini alamamaktadır.
Tom Hobbes : ... Bütün bunların gerçek olmadığını, içinde yaşadığım bu dünyanın sanal bir gerçeklik olduğunu bilmeme rağmen... gündelik yaşıyorum, yaşadıklarıma bir mana vermeye çalışıyor ve gücümü korumaya gayret ediyorum. Hayatta kalmak için elimden geleni yapıyorum.
Filmin kahramanı aşağıdaki satırlarda da, dahil olduğu hayali dünyanın gerçeğe benzerliğini sık sık vurgulamaktadır. Hatta bulunduğu ortam o kadar güçlü bir gerçeklik hissi vermektedir ki, yaşadıklarının bir oyunun parçası olması için dua etmektedir.
Tom Hobbes : Omar Santiago'dan kaçıyoruz. Bu dünyayı idare eden bilgisayar programını ele geçiren firari bir asker. Ordunun beni, öldürmem için gönderdiği kişi Santiago'ydu. Eğer bütün bunlar gerçek değilse, henüz nedenini tam anlayamama rağmen, ondan korkuları gerçek ve büyük... Burasının gerçek dünyanın bir kopyası olduğunu söylüyorlar. Bütün insanlarıyla hepimizin Haşin Krallığın sanal gerçekliğinde yaşayacak veya ölecek olan bir kopyası var... Ama sadece programa bağlanmış bizler, gerçeğin bilincindeyiz: bu bir oyun. Bunun bir oyun olduğunun doğru olması için dua ediyorum...
Yukarıda filmden verilen örnekler, şu anda içinde yaşadığımız hayatımız için de geçerlidir. Çünkü hepimiz bize ruhumuza gösterilen görüntüleri izler, onlarla muhatap oluruz. Dışımızda olan dünyaya ise ulaşabilmemiz, aslı ile karşılaşabilmemiz asla mümkün değildir.
- Madde bir algı olduğuna göre, "yapay" bir şeydir. Yani bu algının bir başka güç tarafından yapılması, daha açık bir ifadeyle yaratılması gerekir. Hem de sürekli olarak. Eğer sürekli bir yaratma olmazsa, madde dediğimiz algılar da yok olur giderler. Bu, bir televizyon ekranında görüntünün devam edebilmesi için, yayının da sürekli devam etmesi gibidir.
- Peki kim bizim ruhumuza yıldızları, Dünya'yı, bitkileri, insanları, bedenimizi ve gördüğümüz diğer herşeyi sürekli olarak seyrettirmektedir?
Çok açıktır ki, içinde yaşadığımız tüm maddesel evreni, yani algılar bütününü yaratan ve sürekli yaratmaya devam eden üstün bir Yaratıcı vardır. Bu Yaratıcı, sonsuz bir güç ve bilgi sahibi olan Allah'tır.
Allah bize Kendisi'ni tanıtır. Yol gösterici olarak göndermiş olduğu Kuran-ı Kerim yoluyla bize Kendisi'ni, evreni ve bizim neden var olduğumuzu anlatır.
Zihnimizdeki Görüntülerin Dış Dünyadaki Aslı...
Dizinin bir bölümünde Tom Hobbes gerçek hayattaki nişanlısının sanal karakter olarak kopyasına rastlar ve hiçbir gerçekliği olmayan bu sanal kopyayı korumak için, kendi hayatını tehlikeye atar. Aynı şekilde çok sevdiği köpeği gerçek hayattakinin bir kopyası olarak oyunda mevcuttur ve onu kaybetmemek için de pek çok kereler riske girer.
Filmin bir başka sahnesinde Tom Hobbes, oyunun savaş eğitimi için özel yapılmış bir bölgesinde küçük bir çocuğa rastlar. Çocuğa şefkat duyarak, ona geri dönmesini, bulundukları mekanın tehlikeli olduğunu söyler. Ancak yanındaki asker Tom Hobbes'a çocuğun sadece bilgisayar oyununun bir parçası olduğunu hatırlatır ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Eric Sommers : O çocuğa fazla alışma.
Tom Hobbes : Neden alışmayayım?
Eric Sommers : Bak bunun oynandığını 100 defa gördüm. Çocuk bir defa bile 28. günden sonrasını göremedi.
Tom Hobbes : Ama hala burada.
Eric Sommers : O sadece bir oyun figüranı. Senin ve benim gibi değil o. Tekrar gelip, burada ölebilsinler diye simülasyon onları yeniden programa yüklüyor.
Tom Hobbes sanal bir dünyada olduğunu bildiği ve kendisine, sürekli olarak muhatap olduğu sanal karakterlerin simülasyonun bir parçası oldukları hatırlatıldığı halde, görüntünün gerçekliğine aldanarak tepkiler verir. Örneğin savaşın kızıştığı bir anda düşmanlardan saklanmaya çalışırlarken, düşmanların bölgesine doğru yürüyen çocuğu görünce kendini tutamayarak onu kurtarmak için canını tehlikeye atar.
Pinocchio : Sen ne yapıyorsun?
Tom Hobbes : O sadece bir çocuk.
Pinocchio : Sommers'ın bu yer hakkında söylediklerini duydun. Hiçbir şeyi değiştiremezsin.
Tom Hobbes : Ben buna inanmıyorum.
Yukarıda filmden verdiğimiz örnekler muhatap olduğu dünyanın, beynindeki kopyası olduğunu kabullenemeyen kimselerin durumları ile benzerdir. Elbette bizim içinde yaşadığımız dünya bir film ile kıyaslanabilecek şekilde değildir. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz dünya bir bilgisayar oyunu veya teknolojik bir gelişme ile açıklanamaz.
Söz konusu filmlerle olan benzerlik ise hayatımızın teknik gerçekliği ile ilgilidir: "Gözümle görüyorum, kulağımla duyuyorum öyleyse içinde bulunduğum dünya gerçek" diyerek kendini aldatan pek çok kimse, aslında bu sözlerini de beyinlerinin içindeki sessizlikte söylerler. Bu teknik gerçekler, bugün herhangi bir fizyoloji kitabında veya lise biyoloji kitaplarında dahi bulunabilecek son derece açık gerçeklerdir. Görüntünün ve hislerin beyinde nasıl oluştuğu, bütün tıp fakültelerinde detaylı biçimde okutulmaktadır.
Gelişen bilimle beraber fizik, kuantum fiziği, psikoloji, nöroloji, biyoloji, tıp gibi bilimler bu gerçeğin teknik yönlerini açıkça ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bugün, maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamayacağımız bilimsel bir gerçektir ve dış dünyanın aslıyla muhatap olduğunu iddia eden bir kimse bu bilimsel gerçekten yüz çevirmektedir