Akletmenin, akıl yürütmenin, tüm zihinsel faaliyetlerin beyinden kaynaklandığı bilinir. Bir madde yığını olan milyarlarca hücreden meydana gelen beyinde, bilme, düşünme, akıl yürütme gibi zihinsel melekeler nasıl oluşmaktadır?
Birinci sorun, beyin ile beyinden türediği düşünülen şuur-zihin arasında bir ilişki kurarken “nereden” bakılacağı sorunudur. Herhangi birinin bedeni ve beyni başkaları tarafından gözlenebilir.
Oysa zihin ancak ona sahip olan kişi tarafından incelenebilir. Aynı beden veya beyinle uğraşan farklı kişiler, o beyin veya bedenle ilgili aynı gözlemi yapabilir; ancak karşılaştırma amacıyla, üçüncü bir şahsın herhangi bir kişinin zihnini doğrudan gözleme imkânı yoktur.
Beden ve onun bir parçası olan beyin dışa açıktır ve objektif olarak incelenebilir. Oysa zihin (düşünce) kişiye özeldir, gizlidir, içseldir ve subjektif bir varlıktır.
Beyin fonksiyonları görülebiliyor ama şuur fonksiyonları görülemiyor !
İnsan beyni, 10-15 milyar sinir hücresi (nöron) ve bunlar arasındaki sinapslardan oluşur. Bilgi alış-verişinin yapıldığı bu irtibat noktaları (sinapslar) nöron başına 5.000 ile 10.000 arasında olmak üzere değişir.
Bir lambayı yakıp söndürmek gibi çalışan beyin hücreleri, en az 100 trilyon bilgiyi muhafaza edebilirler.
Beyin içinde, her saniyede 1 katrilyon sinyal veya bağlantı gerçekleşmektedir.
Beyin organizasyonu o kadar karmaşıktır ki, teknolojide veya evrende bir benzeri ya da dengi yoktur. Nöronların ve sinapsların birbirinden haberli olarak, düzenli ve hızlı çalışmaları, her sinapsın sayıları milyarlara varan diğer sinapslardan haberdar olması ve birbirlerini kontrol etmeleri bilim adamlarını hep şaşırtmaktadır.
Beyni incelemek üzere manyetik rezonans ya da daha gelişmiş tarama yöntemleri kullanılabiliyor, beyindeki nöronlar arasındaki elektrik faaliyetini ölçmek için de elimizde oldukça iyi teknikler vardır. Ancak elde edilen bunca bilgi, beyin ya da beynin eylemleri hakkında bilgi veriyorsa da zihnin kendisine ait, şuuru açıklamaya yarayacak bir bilgi vermiyor.
Özetle, şuur-zihin probleminin benzersizliği ortadadır ve bu probleme yaklaşımı karmaşık hale getiren zorluklar çoktur. Bu yüzden çözümün bilimin sınırlarını aşıp bizi metafiziğe muhtaç etmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Benlik:
Beyin hücrelerinin farklı oluşu da dikkat çekicidir. Böbrekteki veya karaciğerdeki hücreler yalnızca kendi fonksiyonlarıyla uğraşır ve başka hücreleri ya da fonksiyonları temsil etmez. Ancak beyin hücreleri, sinir sisteminin her seviyesinde, organizmanın farklı yerlerindeki -ve kendi dışındaki- olayları veya eşyaları temsil eder.
Beynin hücreleri, kendi işleri dışındaki işlerle de meşgul olmak üzere tasarlanmıştır. Sinir hücreleri, tüm organizma coğrafyasının ve bu coğrafyada gerçekleşen olayların “haritacıları” gibidir. Sanki bedene “yukarıdan” bakarlar.
Zihin amaçlıdır, bir şeyi kasdederek çalışır. Bedendeki kimyasal dengeler bir amaç etrafında sağlanır. Benlik ve şuur fikri de kasıtla oluşturulur. Olup bitenin farkında olmak bilinerek, niyetlenerek yapılıyor olmalıdır. Öyleyse, bedeni farkedip izleyen bir zihinden ya da organizmayı “düşünen” bir şuurdan söz etmeliyiz.
O halde Şunu sormak kaçınılmazdır. İzleyenle izleneni, düşünce ile düşüneni bir bütün haline getiren nedir?
Organizasyonu ne sağlamakta, müthiş uyum nasıl ortaya çıkmaktadır?
Beynimizdeki sinir hücresi bağlantılarının modelleri ve sinapsların gücü nasıl ve ne zaman belirlenir?
Bunlar beynin her yerindeki sistemler için aynı zamanda mı belirlenir?
Bir kere belirlendiklerinde, sonuna kadar kalıcı mı olurlar?
Henüz bu soruların da kesin cevapları yoktur.
Evet, düşünme, akıl yürütme, utanma, konuşma, sevinç, tiksinme vs. gibi melekelerimizin beyin hücrelerinin fonksiyonu olduğu doğrudur. Ancak bu neyin etkisiyle olmaktadır? Beyin hücrelerini idare eden ve onun da üstünde olan nedir? Ölüyle diri arasındaki fark nasıl olmaktadır?
Cevabı o beyni yaratanın ezelî kitabında aramak işin en akıllıcası olacaktır:
“Sana ruhtan soracaklar, de ki, o Allah’ın bir emridir ve insanlar ondan pek az şey bileceklerdir.”