3 Aralık 2010 Cuma

Siz de Dünyayı Mavi 'gibi' Görenlerden Misiniz? ... 'Esra UÇAR'ın Kaleminden Algılar Dünyası'

Düşünüyorum öyleyse varım da bunu ben mi söyledim?  Maviyi arayanlar çoğaldık...

Yorum köşesine sığmayan okurlarımla mail adresimden yazışıyoruz birkaç gündür ama mavi oralarda da yok. “Bilim dünyası maviyi bulana ödül verecekmiş” diye yazmış bir okurum. 
Kuantum teorisini inceleyenler, zaman mekan ilişkisini çözmeye çalışanlar, Einstein’cılar, “maddenin diğer adı hayal” diyenlerin yanı sıra “madde nasıl olmaz, var, dokunuyoruz, görüyoruz işte” diyen mail’ler de çoğaltı posta kutumda. İlginç ve hoştur ki siyasi konularda olduğu gibi kızgın ya da hararetli cümleler değil kurulanlar bu sefer, konu daha keyifli, merak uyandırıcı olsa gerek ya da bilinmezin gizeminden, anlamaya çalışıyor herkes birbirini.

Benim anladığım, görüyoruz, gibi. Duyuyoruz, gibi. “Gibi” bir durum var yaşamda yani. Karşınızda duran ekran atomlardan oluşuyor, masa da, kedi de, insan da... Evrende sadece elektrik akımları dolaşıyor. Aslında bilimsel olarak ekran yok. Peki, elektrik akımları nasıl oluyor da ekran, masa, kedi görüntüsü ile gözümüzden içeri giriyor? Bu arada şu allayıp pulladığımız, süzüm süzüm süzdüğümüz gözlerimiz de aslında görmüyor. Gören, kapkaranlık bir kafatası içindeki küçücük et. O da gördüğünden değil, o sadece gelen elektrik akımıyla titreyen minicik bir et parçası.

Siz sağa sola bakınırken, beynin içinde herhangi bir görüntü bulamıyor bilim. Yani ortada masa da yok, kedi de, görüntüleri de... Ve benim geçen ay hasta yatağında aradığım mavi de... Elektrik akımları nasıl görüntüye dönüşüyor bilim çözemiyor.

“Esasında maddenin aslını algılamamız bilimsel olarak imkansız. Çünkü dış dünya duyu organlarının beyne gönderdiği sinyaller aracılığı ile algılanır. Bizler de hep beynimize gelen elektrik sinyalleriyle muhatap oluruz. Bilimsel olarak dış dünyada renk yoktur, ışık da yoktur. Tüm maddeler saydamdır ve zifiri karanlık vardır. Aynı zamanda ses, koku, sertlik, mesafe de yoktur. Kısaca mükemmel görünen dünyanın aslı gerçekte çok ürkütücüdür...” İşte en son bilimsel gelişmeleri aktaran bir internet sitesinden küçük bir alıntı.

Wilder Penfield  isimli bir bilim insanı yaptığı beyin ameliyatı sırasında, hastasıyla konuşuyor -bu günümüz hastane dizilerinde sıkça gördüğümüz bir sahne. Beyinde motor korteks adı verilen, bedenin hareketlerini kontrol eden bölgeyi uyardığında hasta sağ kolunu havaya kaldırıyor. Hastaya kolunu neden kaldırdığını sorduğunda adam hiçbir şey yapmadığını, kolun kendiliğinden (doktorun uyarısıyla) kalktığını söylüyor. Doktor o noktaya dokunmaya devam edeceğini, bu sırada kendisinin beyinden gelen sinyale karşı koymasını ve o kolunu değil diğer kolunu kaldırmaya çalışmasını istiyor. Adam bunu yapıyor, yapabiliyor. Doktor şaşkın. Bilim de şaşkın. Peki beynin komutuna hayır diyen kim? Ya da diğer kolu kaldıran ne, kim?.. “Komuta yerini buldum ama komutan nerede bulamıyoruz” diyor Penfield...

Penfield bu sezgisel yönün beynin ya da bedenin biryerinde olmadığını görüyor.
Bilinç bedende değil.    
Hareketlerimize bilincin değil beynin karar verdiğini iddia eden bilim adamları şöyle cevap veriyor: “madde de beyin de atomlardan oluşuyor.” Bu sefer soruyorsunuz; “atomlardan oluşan et nasıl karar veriyor?” Burada cevap yok.

BBC’de bir bilimadamı atomu anlatıyor, ekranda siyah bir fonda, bir çekirdek etrafında dönen küçücük noktalar görüyoruz; “Atomun çekirdeğinde bulunan proton ve nötronlar atomun %99.95’ini oluştururlar. Elektron adı verilen negatif elektrik yüklü ufak partiküller, çekirdek denilen artı yüklü parçanın etrafında yörünge çizmekte. Bir atomu inceleyecek olursak, ki rahat anlamak için ortasındaki çekirdeğin bir futbol topu büyüklüğünde olduğunu düşünelim, çevresinde dönen en yakın elektronun uzaklığı 800 metre mesafede. Atomun içindeki tüm boşlukları çıkartırsak, bir insan olarak kilom aynı kalmakla birlikte, bir tuz tanesinin içine girebilecek büyüklükte olmalıyım. Dünyadaki tüm insanların toplamı, atomlarının içindeki boşluk atılsa, bir elma kadar. Anladığımız o ki atomların içleri neredeyse tamamen boş.”

Bu arada, yanımda horul horul uyuyan köpekciğimin gözleri resmen açık. Parmağımı gözbebeğinin önünde gezdirip duruyorum. Sıfır tepki, sanırım rüyasında dev bir hamburger kovalıyor. İyi de madem gözleri açık, parmağımı neden görmüyor?

Buyrun hafta sonu bilmecesi size... Meraklısına internette iyi araştırmalar... 

Esra UÇAR

Bugün’, 3 Aralık 2010.
_




Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir."  ~ Tâhâ, 50.ayet

_