Düşünüyorum öyleyse varım da bunu ben mi söyledim? Maviyi arayanlar çoğaldık...
Yorum köşesine sığmayan okurlarımla mail adresimden yazışıyoruz birkaç gündür ama mavi oralarda da yok. “Bilim dünyası maviyi bulana ödül verecekmiş” diye yazmış bir okurum.
Benim anladığım, görüyoruz, gibi. Duyuyoruz, gibi. “Gibi” bir durum var yaşamda yani. Karşınızda duran ekran atomlardan oluşuyor, masa da, kedi de, insan da... Evrende sadece elektrik akımları dolaşıyor. Aslında bilimsel olarak ekran yok. Peki, elektrik akımları nasıl oluyor da ekran, masa, kedi görüntüsü ile gözümüzden içeri giriyor? Bu arada şu allayıp pulladığımız, süzüm süzüm süzdüğümüz gözlerimiz de aslında görmüyor. Gören, kapkaranlık bir kafatası içindeki küçücük et. O da gördüğünden değil, o sadece gelen elektrik akımıyla titreyen minicik bir et parçası.
Siz sağa sola bakınırken, beynin içinde herhangi bir görüntü bulamıyor bilim. Yani ortada masa da yok, kedi de, görüntüleri de... Ve benim geçen ay hasta yatağında aradığım mavi de... Elektrik akımları nasıl görüntüye dönüşüyor bilim çözemiyor.
Wilder Penfield isimli bir bilim insanı yaptığı beyin ameliyatı sırasında, hastasıyla konuşuyor -bu günümüz hastane dizilerinde sıkça gördüğümüz bir sahne. Beyinde motor korteks adı verilen, bedenin hareketlerini kontrol eden bölgeyi uyardığında hasta sağ kolunu havaya kaldırıyor. Hastaya kolunu neden kaldırdığını sorduğunda adam hiçbir şey yapmadığını, kolun kendiliğinden (doktorun uyarısıyla) kalktığını söylüyor. Doktor o noktaya dokunmaya devam edeceğini, bu sırada kendisinin beyinden gelen sinyale karşı koymasını ve o kolunu değil diğer kolunu kaldırmaya çalışmasını istiyor. Adam bunu yapıyor, yapabiliyor. Doktor şaşkın. Bilim de şaşkın. Peki beynin komutuna hayır diyen kim? Ya da diğer kolu kaldıran ne, kim?.. “Komuta yerini buldum ama komutan nerede bulamıyoruz” diyor Penfield...
Penfield bu sezgisel yönün beynin ya da bedenin biryerinde olmadığını görüyor.
Bilinç bedende değil.
BBC’de bir bilimadamı atomu anlatıyor, ekranda siyah bir fonda, bir çekirdek etrafında dönen küçücük noktalar görüyoruz; “Atomun çekirdeğinde bulunan proton ve nötronlar atomun %99.95’ini oluştururlar. Elektron adı verilen negatif elektrik yüklü ufak partiküller, çekirdek denilen artı yüklü parçanın etrafında yörünge çizmekte. Bir atomu inceleyecek olursak, ki rahat anlamak için ortasındaki çekirdeğin bir futbol topu büyüklüğünde olduğunu düşünelim, çevresinde dönen en yakın elektronun uzaklığı 800 metre mesafede. Atomun içindeki tüm boşlukları çıkartırsak, bir insan olarak kilom aynı kalmakla birlikte, bir tuz tanesinin içine girebilecek büyüklükte olmalıyım. Dünyadaki tüm insanların toplamı, atomlarının içindeki boşluk atılsa, bir elma kadar. Anladığımız o ki atomların içleri neredeyse tamamen boş.”
Bu arada, yanımda horul horul uyuyan köpekciğimin gözleri resmen açık. Parmağımı gözbebeğinin önünde gezdirip duruyorum. Sıfır tepki, sanırım rüyasında dev bir hamburger kovalıyor. İyi de madem gözleri açık, parmağımı neden görmüyor?
Buyrun hafta sonu bilmecesi size... Meraklısına internette iyi araştırmalar...
‘Bugün’, 3 Aralık 2010.
_
Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." ~ Tâhâ, 50.ayet
_