Nasıl oluyor da milyarlarca sinir hücresi hep birlikte koordineli bir şekilde çalışıp dışarıdan aldıkları bilgiyi kendilerine göre yeniden biçimlendirebiliyor, yeni durumlar hakkında tahminler yapıp simülasyonlar yürütebiliyor ve insanı bir sonuca götürmeyecek bilgileri silmeye karar verebiliyorlar?
Örneğin, iki ayrı kavramın birbirine “uyduğunu” birdenbire farkedip bir sorunun çözümüne nasıl olup da bir anda ulaşıveriyoruz? Bir film seyrederken, yine aniden ne oluyor da beyniniz size katilin aslında hiç de kuşku çekmeyen rahmetlinin masum görünümlü karısı olduğunu fısıldayıveriyor? Acaba zeki insanlar bilgileri daha damıtılmış ve dikkatlice mi depolıyorlar da, bu sayede bubilgileri istedikleri zaman daha kolay hatırlayabiliyorlar?
BEYİN ve RUH
Son söz olarak, zekanın beynin belirli bir bölgesi ya da belirli bir nöron toplululuğun çalışma sistemiyle tek başına açıklanamayacağını kabul etmek gerektiği en azından konuyla ilgili tüm bilim adamlarının mutabık olduğu bir fikir.
BEYİN HÜCRELERİ NASIL MUAZZAM BİR İŞBİRLİĞİ YAPIYOR?
Çıplak gözle bakıldığında, beyin yüzeyinin herhangi bir kısmı diğerlerinden çok da farklı görünmez. Ancak, bu bölgelerin faaliyetleri ölçüldüğünde, her veri akışının beynin farklı nöral bölgelerini harekete geçirdiği görülür.
Örneğin sadece görme duyusu için dahi, hareketlerin, köşelerin, insan yüzlerinin veya renklerin algılanması beynin farklı bölgeleri tarafından gerçekleştirilir. Bu anlamda, yetişkin bir insan beyninin alanı, rahatlıkla dünya ülkelerinin bir haritası gibi düşünülebilir.
Beynin sözü edilen bu koordinasyonu nasıl olup da bu denli hızlı yapabildiği de anlaşılabilmiş değildir. Sinir hücrelerinin gerçekleştirdiği ani elektrik akımların göreceli olarak yavaş olan hızları (aksonlar boyunca saniyede yaklaşık 300 milimetre hızında ilerleyebilirler, zira aksonlar myelin adı verilen yalıtıcılara sahip değildir), dijital bilgisayarlardaki sinyal aktarım hızınının ancak yüz milyonda biri kadardır.
Bu dezavantaja rağmen, bir insan bir tanıdığını neredeyse anında tanıyabilmekte, yani hatırlayabilmektedir, oysa ki dijital bilgisayarlar yüz tanımada hala hem çok yavaş kalmakta, hem de çoğu zaman başarısız olmaktadırlar. Peki, bu kadar yavaş çalışan bölümlere sahip bir organ olan beynimiz istediği sonucu nasıl bu kadar çabuk verebilmektedir?
Bu soruya verilen geleneksel cevap beynin bir “paralel işleme” merkezi olması ve bu sayede aynı anda bir çok faaliyeti birden yürütebilmesidir. Bu tanım hemen hemen doğrudur, zira benzer şekilde programlanmış paralel işleme özelliğine sahip dijital bilgisayarları yavaşlatan unsur, bazı işlemlerin sonucunun beklenmesi ve ancak bu işlemlerin sonuçlarının karşılaştırılması ile bir sonraki kararın verilebilmesidir. Beyinlerimiz ise bunu yapmakta inanılmaz derecede hızlıdırlar.
Dolayısıyla, beynimizin paralel olarak çeşitli faaliyetleri aynı anda yürütebilme yeteneği gerçekten etkileyicidir, ama esas inanılmaz olan tüm bu paralel aktiviteleri işleyerek tek, özel bir davranışa yönelik bir sonuca ulaştırmadaki hızıdır. Koşan bir hayvan ya sağa ya da sola dönebilir, ikisini birden yapamaz ama beynimiz her an her hareketi yapar şekilde yaratılmıştır.
Anatomik olarak, bütün bu farklı sistemlerden gelen bilgilerin merkezi olarak toplandığı özel bir bölge yoktur
Şaşırtıcı bir şekilde bu sistemlerin birbirleriyle iletişim kurmak için kurduğu bu geniş, zincirimsi ağlar üzerinde bugüne kadar oldukça az sayıda araştırma yapılmış durumdadır. Bunun sebebi, beynin çalışma sistemini dinamik ağlar yerine, düzgün ve anlaşılabilir bir “montaj hattı” olarak görme eğilimimiz olabilir. Fakat, artık gerçeğin böyle olmadığı açık bir şekilde ortadadır.
Hissetmek, hareket etmek, işitme, görme, tad ve koku alma, kalbin çalışması, nefes alma gibi hayati işlevlerin tümünü beynimiz gerçekleştirir. Ayrıca hormonlar üreterek vücudun ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapar. Çok hassas bir sisteme sahip olan bu organımız elektrik sinyalleri ile çalışan sinir hücreleri, bunları barındıran ve beslenmelerine yardımcı olan destek hücreleri ve kan damarlarından oluşur.
Hem hassas bir yapısı hem de çok önemli görevleri olan beyin vücut içinde çok yönlü bir korumaya alınmıştır. Bunlardan en dikkat çekici olanı beynimizin bir sıvı içinde yüzüyor olmasıdır.
Beyin yaklaşık 1,5 kg'lık bir ağırlığa sahiptir
Eğer beyin bir sıvının içinde bulunmasaydı ve direkt olarak kafatasına temas etseydi kendi ağırlığının altında ezilirdi. Bu da beyindeki hayati merkezlerde bir baskı oluşmasına dolayısıyla ölüme sebebiyet verebilirdi. Ancak böyle bir sorunla -hastalık halleri dışında- karşılaşılmaz. Çünkü beynimizin kendi ağırlığı -yüzdüğü sıvının içinde iken- 1400 kg'dan 50 gr'a kadar düşer. Yani beyinde ağırlığı otuzda bire kadar düşüren bir sistem vardır. Bu sistem şöyle çalışır:
Beynin içinde birtakım boşluklar ve bu boşlukların içinde de sadece beyinde bulunan özel damar yığınları vardır
Bunların görevi vücuttan beyne taşınan kandaki serumu süzmektir. Serum önce beynin içindeki boşlukları doldurur ve sonra çeşitli yollardan beynin dışına çıkar. En sonunda da bu sıvı beynin üst kısmında yer alan tek yönlü valf sistemi (araknoid villus) sayesinde genel dolaşıma (kan dolaşımına) geri döner. Bu valflerin çok önemli bir görevi vardır: Sıvının beyne yaptığı basıncı ayarlamak.
Eğer bu ayarlama olmasaydı ve basınç çok yüksek bir seviyeye çıksaydı, o zaman beyne olan baskı beynin fonksiyonlarını etkilerdi. Ve bu durum pek çok hastalığın sebebi olurdu.
Buna örnek olarak "hidrosefali" denilen hastalığı verebiliriz. Bu hastalık türünde dolaşımdaki herhangi bir aksaklıktan dolayı beyindeki sıvı bir süre sonra birikmeye başlar ve oluşan basınç beyin fonksiyonlarını etkiler. Eğer dışarıdan bir müdahale yapılmazsa, yani ameliyatla bu sıvı boşaltılmazsa artan basınç; zeka geriliği, hareket bozuklukları, körlük hatta ölümle sonuçlanan rahatsızlıklara neden olur.
Beyindeki bu detaylı tasarım nasıl ortaya çıkmıştır?
Beynimizin en fonksiyonel şekilde çalışmasını sağlayan bu tasarımın tesadüfen ortaya çıkması elbette ki mümkün değildir. Tüm bu ayrıntıları bilen jöle kıvamında bir et parçası olan beynin kendisi de olamaz. Bütün bu hassas dengeleri kusursuz bir düzen içinde yaratan, herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır.
-----------------------------------
"... Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin? Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam." (Kehf Suresi, 37-38)
------------------------------------