8 Mart 2011 Salı

MİKRO DÜZEYDEKİ BOŞLUKLARI DOLDURAN MUCİZEVİ SIFIR NOKTA ENERJİSİ

Günümüz fizikçileri, gördüğümüz her şeyin kuantum düzeylerine indikleri zaman önce boşlukla karşılaşmışlardır. Yani biz dahil evrendeki herşey boşluktan ibarettir. Ve koca dünyadan tüm boşluklar çıkarıldığında bir küp şeker boyutuna geleceğini buldular.. Sonra daha da derine indikçe gördüler ki; boşluk boş değil ve evrenimiz sandığımızdan da fazla mucizelerle dolu... 

Bunu bir kısmı bir an şüpheye kapılıp reddetme noktasına gelebilmelerine karşın, bundan yüzyıllar önce yaşamış Aziz Augustine “mucizeler, doğaya değil, bizim doğa hakkında bildiklerimize zıttır”diyerek, evrenin kendisinin başlı başına bir mucize olduğunu belirtmiştir.

Yapılan hesaplamalar, yüklü bir parçacığın bulunmadığı uzay boşluklarında da, (sanki varmış gibi) elektromanyetik alanların bulunabileceğini ortaya koymuştur. “Bhom-Aharov” adıyla anılan bir yasa ile uygun koşullar altında bir elektronun, herhangi bir elektronu bulma olasılığının sıfır olduğu bir bölge için manyetik alan bulunduğunu “hissedebilme” yetisine sahip olduğunu bulmuşlardır. Bu da sıfır nokta enerjisi denilen kavramla paralellik gösterir.

Yani; uzayı mutlak sıfır sıcaklık sınırına dek soğutarak, (bilinen her türlü elektromanyetiksel alanların ısı,ışık …vb. sıfırlanması sağlanarak), mutlak boşluğa ulaştığımızda Astrofiziğin kabul ettiği gibi, bir boşlukla karşılaşmayıp elektromanyetik alanlarla dolu, hiç durmadan kımıldayan bir dalga yüzeyi gibi kaynaşarak madde-antimadde çiftleri yaratan dalgasal bir enerji görüntüsü şeklinde var olduğunu görürdük.

Bu duruma Jhon Wheleer: “Hiçbir düşünce bana şundan daha temel görünmüyor. Boşluk boş değildir; en şiddetli fizik olaylarının oluştuğu yerdir” diyerek, Richard Feyman’ la birlikte; bir elektrik ampulünün içindeki boşluğu incelediklerinde, boşluğun enerjisinin gezegenimizin tüm okyanuslarını kaynatmak için yeterli olduğunu buldular. Ve daha kapsamlı hesaplamalar, olayın bundan da korkunç  ve heyecan verici olduğunu, yani uzay boşluğunun her bir santimetreküpünün bilinen evrendeki tüm maddelerin toplam enerjisinden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi.

Hysenberg’in belirsizlik ilkesinin bir yorumuna göre; bir taneciğin konumu belirlendiğinde,enerjisi yoktur. Enerjisi belirlendiğinde de taneciğin kendisi yoktur. Bu da taneciğin bir halde iken, diğer halde olmadığını, farklı iki görünüm biçiminde açığa çıktığını gösterir. Tıpkı madde olarak isimlenenin, enerjinin yoğunlaşmış formu olması gibi...

Enerji-zaman eşitsizliği de bize, çok küçük zaman aralıkları için, bir taneciğin evrenin tüm enerjisine sahip olabileceğini, Hologram teorisince de zerrenin tümün kendisi olması dolayısıyla  bu taneciğin enerjiye dönüşümünün evrene kaynaklık eden enerjinin kendisi olarak açığa çıkacağını söyler. Başka bir deyişle, sonsuz enerji evrenin her noktasında bilfiil mevcuttur.

Zaten Rölativite teoremi de, Mikroskobik boyutlara inildikçe gerçekte Makroskobik boyutlara ulaşıldığını ve bu iki boyutun aynı yerde ve hatta aynı olduğunu ifade etmekte idi.  Bu konuda David Bhom da “Uzayda boşluk yoktur. O doludur. Bir vakum değil, enerjiyle dolu bir alandır. Ve biz dahil, her şeyin var olduğu temeldir. Evren bu kozmik enerji denizinden ayrı olmayıp bunun yüzeyindeki bir dalgacıktır.
Düşünülemeyecek kadar bir engin bir okyanusun ortasında, ona kıyasla ufak,uyarıcı bir desendir. Ve bu, maddenin, enerjinin, yaşamın her konfigürasyonunu, kuasarlardan, Shekespeare’nin beynine, çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve biçimini kontrol eden formüllere kadar mümkün olan her şuurlu  hareketi kapsayarak bu denizin ötesinde de akla sığmayacak başka düzenlerin, daha ileri aşamaların sonsuz basamaklarına uzanmakta olduğunu” ifade etmiştir.

***
“Ey cin ve insan toplulukları, Eğer göklerin ve yerin ötelerine geçebileceğinizi (düşünüyorsanız), haydi geçin! (Ama) onların ötesine geçemezsiniz, (Allah'tan) bir yardım olmazsa!” (Rahman Suresi, 33.ayet)
_

Kaynaklar:

1) Popüler Bilim, 2002
2)  Bilim Teknik Dergisi, TUBİTAK