28 Nisan 2010 Çarşamba

Ruhun Bedenden Çıkması Ne Demektir?

Ruhun cesetten ayrılması demek, cesedin ruhun kontrolünden çıkmasıyla birlikte ruhun onda tasarrufunun kalmaması demektir. Çünkü âzâlar, ruhun kullandığı aletlerdir. Öyle ki ruh, el vasıtasıyla bir şeyi tutar, kulakla işitir, göz ile görür, eşyanın hakikatini kalp ile bilir. Burada kalp ruhtan ibarettir. 






Ruh herhangi bir âlete ihtiyaç duymadan, tek başına eşyayı tanır. Yine aynı şekilde, hüznü, kederi, kin ve öfkeyi tek başına hisseden de ruhtur. Sevinç, neşe gibi diğer zevklerden de haz alan ruhtur.

İşte ruh, bütün bunları herhangi bir azadan veya organdan yardım almaksızın hisseder, duyar, yapar. Bunlar ruha has vasıflardır. Bu hazlar ve hisler, ruh bedenden ayrılınca yine onunla beraber giderler. 

Âzâlar vasıtasıyla görülen işlevler ise cesetle beraber kalır, ta ki ruh tekrar ona iade edilene dek…

Ruh deyince insanın, ilim, elem, keder, lezzet ve ferahlık gibi şeyleri anlayan, hisseden tarafıdır. Ruhun âzâlar ve organlar üzerindeki tasarrufunun bitkisel hayata geçiş gibi ciddî felç durumlarının olduğu vakalarda kalkması, ondaki ilim, idrak, sevinç, keder, elem ve sevinç olgularının yok olması demek değildir.



Hakikatte, ilimleri, elemleri ve lezzetleri algılayan varlık insandır. O tam anlamıyla ölmeden kendindeki bu vasıflar kaybolmaz. Ölüm, ruhun bedendeki yetki tasarruflarını yitirmesi ve bedenin de ona âlet olmaktan çıkması demektir, felç olan bir elin vücut için yardımcı olmaktan çıkması gibi… İşte ölüm, bütün âzâ ve organların değil, ruhun bedenden ayrılması hadisesidir.

Yaşayan bir beden ruhsuzsa, o beden de bizim canlı zannettiğimiz ama batınında ölü bir beden hükmündedir.